Astral seyahat

Çocukluğumdan beri tanıdığım ve çok sevdiğim bir arkadaşım var. Kendisine Fehmi diyeceğim. Annelerimiz okuldan arkadaş oldukları için bizi birlikte yetiştirdiler. İştir güçtür her gün görüşemeyiz, ama her buluştuğumuzda gülmekten karnımız ağrıyarak ayrılırız. Bir sürü de anı biriktirdik haliyle. Dün akşam gerçekleşen bu ruhani maceramız da onlardan biri. Maceramızın sadece ruhani kalmasını dilerdim. Ama hayat dilediklerimizden değil yaptıklarımızdan ibaret olmaya başladı, özellikle son zamanlarda.
Fehmi birkaç yıl önce rüyasında “ruhunun vücudundan ayrılarak kendisine tepeden baktığını” görmüş ve çok korkmuş, bu konuyu kimseyle konuşmamaya karar vermiş. Hala da zaman zaman uykularında bu tür ilginç deneyimler yaşarmış. Dün akşamki buluşmamızda evren, uzay, zaman tarzı derin konulara girince astral seyahatlere de bir yerden bağlanmış olduk ve bana bu olayları anlattı. Kendine ya da bir başkasına tepeden bakmanın ne kadar ilginç olabileceğini, bu yeteneğinin üstüne gitse çeşitli yerlere girip çıkıp öğrenmememiz gereken şeyler öğrenebileceğinden bahsedip birbirimizi biraz daha ürküttük. Bir gün bu seyahate beraber çıkarsak en azından tek başına olduğumuz kadar korkmayacağımızı düşündük ve çalışmalara nasıl başlarız diye Google’dan araştırma bile yaptık.
Bira birayı, konu konuyu açıyordu. Barda çalışan bir kadının getirdiği içki oyununu bile oynadıktan ve bira bardağı şeklinde birer fotoğraf kazandıktan sonra, daha dünyevi meselelerden konuşmaya başladık. Bir önceki yazımda anlattığım eski erkek arkadaşımla –kendisine Bora demeyi tercih edeceğim- ilgili son olaylardan bahsettim. Tesadüfe bakın, bu aralar Fehmi de eski kız arkadaşı Güneş’i düşünüyormuş. Hatta perşembe günleri gidebileceği yerleri bildiği için, kendisini görebilmek umudu ile oralara gidiyormuş. Bunu yapmayı düşünen tek psikopatın kendim olduğunu düşünürken Fehmi bana bir gün benim de psikolojik olarak stabil bir birey olabileceğim olasılığını hatırlattı. Kendisine buradan teşekkür etmek isterim. Bunları yazdığımı bilse beni olduğum yere gömeceği gerçeğiyle de yüzleşeyim.
Fehmi, Bora’nın yeni kız arkadaşının kim olduğunu tahmin ettiğimden bahsedince kızı görmek istedi. Facebook sayfasını açtık. Fotoğrafa benzer bir şeyler ararken Fehmi’nin gözüne bir paylaşım çarptı: bu gece arka sokağımızda biralarımızı yudumlamamızla eşzamanlı olarak gerçekleşen bir konser etkinliği. Bora çalıyor. Şaşkınlıkla birbirimize baktıktan sonra Fehmi’den beklenen öneri geldi: “Gitmek ister misin?” Ne diyeceğimi bilemedim ama ne hissettiğimi biliyordum. Sanki saatlerdir bu öneriyi bekliyormuşçasına heyecanla, ama heyecanımı belli etmemeye çalışarak “yaaaani, gidelim ama konserin ortasına değil. Yakın bir yerlere oturalım.” cevabını verdim. Daha sonra beklenen soruyu sordum: “Sence kız gelir mi?” Fehmi oldukça mantıklı bir cevap verdi: “Gelebilir, ikisini yan yana görmeye hazır mısın?” Hazır mıydım? Biramı yudumlayıp yavaşça masaya bıraktığım süre zarfında kafamdan geçen senaryo sayısını görmeye hazır değilsiniz. Kazanan senaryo şu oldu: eğer gidip ikisini bir arada görürsem, ikna olurdum. Artık gerçekten bir şey hissetmediğime, üzülmediğime, kızmadığıma, bana hissettiklerinin aynılarını başka bir insana hissetmeyeceğine, ona daha farklı şeyler hissedeceğine ikna olurdum. “Evet” dedim, hazırdım. Hazır olmasam bile kendime bunu borçluydum ve başka seçeneğimin olmadığını biliyordum.
Merdivenlerden çıkarken ayağımın altında gıcırdayan her tahta parçası kararımın doğru olup olmadığını binlerce kez sorguladı. Sonunda pencere kenarında karşılıklı iki koltuk boşaldığını fark edip yerlerimize oturduğumuzda anladım ki doğru ya da yanlış yoktu. En azından burada yoktu. Bunu görmeyi seçmiştim. Öyleyse seçimler vardı.
Pencereden bakınca Facebook etkinliğinde yazan mekanın tam karşısına, sadece yukarısına oturduğumuzu fark ettik. Tüm sokak, yürüyen tüm insanlar, tüm mekanlar tüm çıplaklıklarıyla ayaklarımızın altındaydı. Hepsini yukarıdan izliyorduk. Oturduğum koltuğun tam karşısındaki ayna arada sırada bana kendimi gösteriyor, yüz ifademe dikkat etmemi sağlıyordu. Kokteyllerimizi söyleyip birer yudum aldığımız anda aşağıdaki kapı açıldı, insanlar dışarı çıkmaya başladı.
Gördüğüm ilk şeyler Bora’nın buz gibi rüzgarda dalgalanan saçları, içerisinin çok sıcak olduğunu belirten el hareketleri ve hemen arkasından çıkan kızın neşeli adımlarıydı. Hepsi de birbirinden acımasızdı. Bir grup insanla birlikte daire oldular ve konuşmaya daldılar. Kız –kendisine Meryem diyeceğim- Bora’nın omzunu elliyor, koluna giriyor, gülüyor, şakalaşıyor, etrafa gülücük saçıyordu. Özensiz kıyafeti, yataktan yeni kalkan birini andıran dağınık saçları, yağmurun ve rüzgarın buz gibi sesi hiç umrunda değil gibiydi çünkü mutluydu. Bora’nın ifadesini okumak pek mümkün değildi, hiç olmamıştı ki. Konuşuyor, gülüyor, birasını içerken konserin ikinci yarısına ne zaman gideceklerini anlamak için içeriden işaret bekliyor, bu sırada Meryem’e bir iki küçük öpücük konduruyordu. Tüm bunlar olurken Fehmi bana bakıyor, aklımdan ne geçtiğini anlamaya çalışıyor, bir yandan da birlikte çıkmayı düşündüğümüz astral seyahatin ilk ayağının bu şekilde gerçekleştiğine inanamayarak gülüyordu, sinirleri oldukça bozulmuştu.
Aşağıdaki gruptan birkaç kişiyi simaen tanıyordum, bir tanesiyle de –Devrim- Bora ile çıktığımız dönemlerde oldukça yakın arkadaş olmuştum. Birden birkaç insanın oturduğumuz binaya girdiğini fark ettik. Fehmi ile birbirimize baktık ve güldük, kapıdan ilk Devrim girmişti. Şansıma o kadar sarhoştu ki, orada oturma amacımı anlaması mümkün değildi. Selamlaşmak için sarıldığımızda neredeyse üstüme yığılacaktı. “Aaaa tesadüfe bak, aşağıda Bora’ların konseri var, haftaya da benim konserim var, beklerim, heheheheh” gibi bir şeyler geveledi, konuşmamız oldukça kısa sürdü. Herkes yerine oturdu ve gece devam etti.
Tüm bu süreçte Bora’ya neredeyse hiç bakmadığımı fark ettim. Tek gördüğüm şey iki kat altımızdaki Meryem, ve tam karşımdaki aynaydı. Meryem’e bakıyor, gözlemliyor, hareketlerini ve Bora’ya olan davranışlarını izliyor, ardından aynada kendime bakıyordum. Kendime baktıkça mutlu oluyor, Meryem’e baktıkça sinirlendiğimi hissediyordum. Sonunda tüm grup içeri girip ikinci yarı başlayınca sokakta kimse kalmamıştı. Fehmi ile konuşmamıza devam ettik. O saatten sonra ne ne konuştuğumuzu, ne de kokteylin tadının nasıl olduğunu hatırlıyorum.
Fehmi, uzunca bir moral konuşması sonucunda konser çıkışlarını beklemememizi ve oradan artık gitmemizi önerdi. En başta kabul etmek istemediğimi itiraf etmeliyim. Meryem’in beni gördüğünde nasıl bir tepki vereceğini hayal etmek gerçekten hoşuma gitmişti, çünkü olabilecek en güzel halimdeydim. 1 saatimi makyaja ve süslenmeye ayırmış, lacivert kadife dümdüz bir elbise ve topuklu botlar giymiş, oldukça sade ve klasik görünüyordum.
“Kadınlık egosu” olarak adlandırmaya utandığım bu garip ruh halim ve mantığımın içimde yüksek sesli bir tartışma haline girdiklerinden eminim. Neyse ki kazanan mantığım oldu. Taksiye binerken Fehmi’ye bugün yanımda olduğu için bin kez teşekkür edip, istediği herhangi bir Perşembe onunla Güneş’i takip etmeye gelebileceğimi söyledim. Fazlaca güldük.


Acaba Fehmi, bu astral seyahatimizi önceden planlayıp ona hiçbir şey belli etmediğimi bilse bu kadar güler miydi?

Yorumlar