"Verdiğimiz gibi almasını da biliriz..."

Bugün sosyal medyanın birbirinden ilginç ve sansasyonel özelliklerinden birini daha keşfettim. Tek başına keşfetmedim tabii, bu aralar muhabbet edip ara sıra buluştuğum biri gösterdi. Instagram DM kısmında mesajlaşırken diyelim ki birine yanlışlıkla kalp attınız, üstüne 1 ya da 2 saniye basılı tutunca “gönderiyi geri al” diye bir seçenek beliriyor. O kişi attığınız kalbi görse de görmese de bu seçeneği işaretlediğinizde kalp konuşma penceresinden kayboluyor. Üstelik iki taraf için de. Bunu fark ettiğim anda şaşkınlığımı gören, adını ve sanını şimdilik açıklamayı tercih etmediğim arkadaş şöyle devam etti sözlerine:  “Verdiğimiz gibi almasını da biliriz…”. Şaka amaçlı söylediğini anlayıp gülüp eğlensek de yaklaşık 1 saniye sonra sözün anlamındaki derinliği öyle büyük bir tokat gibi fark ettim ki, hala canım acıyor. O kalpleri verdiğimiz kadar kolay alabilseydik, Instagram kadar dertsiz ve tasasız olabilir miydik?

ekşisözlük’te yıllardır “eski sevgilinin yeni sevgilisi” tarzı entry’leri okuyup kendi kendime güler, her yorumu kendine göre aşırı haklı bulurum. Herkesin penceresinden olaylar o kadar farklı, renkli ve kalpli ki, tıpkı Instagram’daki DM pencereleri gibi. Hepsinin de “gönderiyi geri al” komutu vermek istedikleri o kadar çok emojileri olmuş ki, insan bunların gerçekliğini ancak olay kendi başına gelince anlıyormuş.

24 yaşına geldim, “eski sevgilimin yeni sevgilisi” başlığının altına en dandiğinden bir entry yazacak kadar veriyi anca bugün toplayabildim. Kendisiyle 1 seneden uzun bir süredir ayrıyız. Bu süre zarfında muhtemelen 15 kereden fazla aklıma getirmemişimdir onu, çünkü ayrılış sebebimiz basit ve önemsiz bir olaydan dolayı değildi. Anlaşamıyorduk, birbirimize uygun değildik ve hiçbir zaman olmamıştık. Uzak mesafeden ilişki yürütmeye çalışırken bu potansiyel sorunların hiçbirini görememiş, mesafe ortadan kalkıp günlerimizi birlikte geçirmeye başladığımızda zamanla birbirimizden soğumuştuk. Ayrıldıktan sonra bir araya gelinen ortamlarda, özellikle “düğün” gibi içkili mekanlarda gerçekleşen etkinliklerdeki birtakım yakınlaşmalarımız hariç, günümüz klişe ilişkileri gibi 10 günde bir ayrılıp barışma teşebbüslerimiz bile olmamıştı. Hatta yer yer alışılagelmiş medeniyetin dozunu kaçırdığımızı söyleyebilirim, çünkü sevgili olmanın haricinde birbirimizi çok sevdiğimiz için ayrıldıktan sonra bile arkadaş, aynı bölümden mezun olmamız dolayısıyla da birçok okul ve iş ortamında da beraberce güzel güzel vakit geçirdiğimiz çok fazla günümüz olmuştur. Hala birbirimize bakışımız ve davranışımız farklıdır, aynı ortama girdiğimiz herkes hisseder bunu, hatta çoğu insan yanımıza usulca yaklaşıp neden hala birlikte olmadığımızı sorar. Alıştık buna, davulun sesinin uzaktan ne kadar hoş gelebildiğini anlayacak kadar müzisyeniz ikimiz de. Hatta o benden daha iyi, grubu falan var.

Son günlerde kendisinin yanında yöresinde dikkatimi çeken bir kız var. Keşke kızcağızı telefonuna baş harfiyle kaydedip ben yanındayken kız mesaj attığında telefonu neresine sokacağını şaşırmasaydı, olay dikkatimi dahi çekmezdi. Merak edip gerçekten mütevazi bir sosyal medya taraması yaptıktan sonra, gördüğüm kadarıyla kızımız öyle ahım şahım güzel olmamakla birlikte gayet düzgün, işinde gücünde başarılı, sevimli sempatik bir insan evladı. Hatta tüm bu özelliklerini kendime benzettiğimi bile söyleyebilirim. Biraz sapıkça ve ürkütücü ama hoşuma gitmedi değil. Tiplerimiz hiç benzemiyor o ayrı. “Eee güzel kızım, sen neye sinirlendin bu kadar?” diyecek olursanız, bu yazıyı yazan “şey” benim mantığını ve duygularını eşit derecede kullanmaya çalışan ben değil, egom. Egom şu an kızgın, üzgün, içerlemiş. Egomun derinliklerinde şöyle bir sahne var: dışarıda şu an deli gibi yağmur yağıyor. Olmaz ya, bu çocuk kapıma kadar gelse, yağmurun altında saatlerce ıslak bekleyip sonunda paspasın üstüne yatsa, “gel, tekrar deneyelim” diye tepinerek ağlasa dahi kabul etmeyeceğim bir çıkma teklifi hayal ediyorum. Gerçekten abartmıyorum, çünkü geçmişte kendimi mutlu olduğuma ikna ederken aslında içten içe asla hak etmediğim muameleler gördüğüm günleri unutmuyorum, benim için oldukça travmatikler. Bu durumda bile, benim mutlu etmeyi “başaramadığım”, ama benimle -göründüğü kadarıyla- eşdeğer kaliteye sahip birinin “başarma potansiyelinin olduğu” düşüncesi tam olarak sekiz gündür beynimi, küçük bir çarkın içinde koşmaya çalışan hamster gibi tekrara düşürmüş halde. Başaramadığıma öfkeliyim. Daha da kötüsü, “benden iyisini bulamayacağı” düşüncesine çoktan kendini ikna etmiş olan egom öfkeli. Ya bulmuşsa?

Bu yazıyı hiç yazmamış olmak için ben de kalbimi geri almak istiyorum. Nasıl yapılacağını bilen var mı?

Yorumlar